25 Şubat 2013 Pazartesi

Çürük yumurta...

Ben hayatımda hiç çürük yumurta görmedim lan. Böyle görüntüsünü gözümde canlandırmaya çalışıyorum, kırık bir yumurta, siyah sıvı falan gözüküyor. Sanırım sizede aynısı oluyordur. Ama sanki görmüş ve hatta koklamış gibi "abi bu ne ya çürük yumurta koktu burası" diye gaz çıkarıldığını belirtiyoruz. O kokuyu hatırladın değil mi? Üzgünüm, pis bir insan değilim ama konuya girmeden önce kısa bir hatırlatma yapmak istedim.

"Yine mi boklu, pislikli anı anlatacaksın lan" demeyin. Bu biraz farklı... Hemde bariz farklı.

İlkokul 7. sınıftayım. Yeni yeni ergenliğe giriş, açılma ve halk tabirinde piçleşme döneminin başlarındayım. Her hafta sonu anneanneme giderdim o zamanlar. Gerçi o zamanlar demek yanlış olur. İlkokul dönemim boyunca her hafta sonu gittim anneanneme. Beni büyüten kadın oydu. O güzel yemeklerine 1 haftadan fazla dayanamadığım kadındı o. Ayıptır söylemesi hala gider ve bir güzel götürürüm yemekleri.

Yine bir hafta sonu anneanneme kalmaya gitmiştim. Cumartesi sabahı, arkadaşımı görmek için dışarı çıkmıştım. Dışarda biraz takıldıktan sonra, kırtasiyeye arkadaşımın ödevi için gitmiştik. Kırtasiye de kırtasiye olmaktan çıkmış oyuncak, sticker ve garip garip şaka malzemeleri satmaya başlamıştı.

Tabii benim gözüm hemen şaka malzemelerine takıldı. Şöyle bir süzdüm, kutuda jöle gibi birşeyin içinde yapışkan göz vardı. (ahanda link) Onun dışında garip bir toz ve pantalonunu sıyırıp domalmış götünden duman çıkan adam resimli dikdörtgen bir ıslak mendil paketine benzeyen paket vardı.(ahanda link2) Merak ettim sordum.

- Abi bu ne?
- Kaşındırıcı toz.
- Ne kadar?
- 500 bin.
- Abi bu ne?
- Koku bombası?
- Ne kadar
- 1 milyon.

Konuşma aynen bu şekildeydi.

"Tamam" dedim "Alıyorum bu ikisini". Ve aldım. Aynı şekilde arkadaşım da aldı. O hafta sonu birşekilde geçmişti. Koku bombamı ve tozumu alıp eve gitmiştim. Pazartesi sabahı ise onları alıp okula götürmüştüm.

İngilizce dersine girmiştik. 2 saatlik bir dersti ve kimse iplemiyordu. Sınıf gürültü içinde 3-5 kişi hocanın tahtaya yazdıklarını yazıyor-çözüyordu. Geri kalanlar ise muhabbet, sohbet eğleniyorlardı. Arkadaşlarımdan birine malzemeleri gösterdim "bak" dedim "bunlar var lan". "Ooo iyi" yaptı "bunları kullanırız". Kaşıntı tozunu kaptığım gibi cam kenarında olan sıraya doğru yürüdüm. O gürültü ve karmaşa içinde benim ayakta olduğum göze batmamıştı. İlk olarak sınıftaki hafif saf, geri zekalı bir çocuğun ensesinden atmıştım. Çocuk olduğu yerde kıvranıp duruyordu. İyi gülmüştüm. Ardından kısa boylu bir arkadaşa attım. Aynı şekilde o da kaşınmaya başladı. Ardından bu ikisi hocaya gidip hocanın önünde şempanze gibi hareketler yaptılar. "Hocam bize kaşıntı tozu attı" diyerekte şikayet ettiler. Hoca beni yanına çağırdı. Bende ibnelik olsun diye gelirken kaşına kaşına geldim. "Hocam banada attılar yaaa" diyerekte yavşakça yaydım ağzımı.

Hocada "bakın onada atmışlar hadi tuvalete gidin" dedi. Bizim arkadaşlar tuvalete gitti bende sırama gittim. Ulan ne puştmuşum ya.

Ardından 2 derse girdik. Bu sefer koku zamanıydı. Fakat işler hiç istediğim gibi gitmemişti. Sınıf gene gürültü içindeydi. Koku bombasını arkadaşıma verdim.

-Sıra sende moruk.
- Tamam lan.

Deyip koku bombasını alıp gene cam kenarına saf arkadaşın yanına gitti. 30 saniye geçmeden geri geldi.

- Olum bunu nasıl kullanıcaz lan?
- Ya oğlum içinde toz gibi şeyler var ya işte. Paketi açıp onu dökeceksin, dedim.

İşte hayatımın yanlışını burda yapmıştım. Adı üstünde koku BOMBASI mına koyim ne açıp dökmesi. Tabi arkadaş kabul etmedi "ohooo ben onu yapamam lan al o zaman" deyip koku bombasını elime verdi. Sanırım bombası alırken bir reaksiyon olduki paket birden şişmeye başladı. Paketin şişmesi durmuyordu.

"Lan olum bu şişiyo al lan şunu." desemde yavşak çoktan kaçıp kendini kurtarmıştı. Arkasından o korkuyla bağırdım "lan amına koyduğum ne yaptın lan"

Baktım bunun duracağı yok, yere attım ayağımlada üstüme bastım. Namussuz o kadar güçlüydü ki ayağımı havaya kaldırıyordu.

Derken olan oldu ve sınıfta şiddetli bir patlama sesi duyuldu. O bağıra bağıra konuşan, gürültüden geçilmeyen sınıf bir an susmuş, adeta fırtına öncesi sessizliği diye tabir edilebilecek bir sessizlik oluşmuştu.

Sınıf susmaya devam etti.. Ta ki çürük yumurta kokusu yayılana kadar...

...

Ardından en arka sırada oturan kızın birinden şu ses duyuldu "IYYYYYYYYY". Hemen arkasından sınıfta bir panik oluştu ki zannedersiniz el bombası patladı. O cam kenarında oturan elemanlar sıraların üstünden zıplayarak kaçması mı, kaçarken birbirini ittiren insanlar mı dersin. Kapının yanındaki çöp kutusuna göt üstü düşen mi dersin. Sınıf kaynıyordu. Çöpe düşen elemana gülemedim bile çünkü ayağımın altında koku bombası patlamıştı ve ayağımı kaldırırsam yakalanacaktım. Ne yapmalıyım, ne yapmalıyım diye düşündüm ve bombayı ayağımla arka sıraya ittirip kaçtım...

Sınıf boşalmıştı. Bir süre koridorda bekledik. İçimden saydırıyorum "Allah'ım inşallah müdür yardımcısı gelmez" diye. Gelmedi de. Ama orospu çocuğunun birisi benim sırama gidip bombanın patladığı yerdeki izi gördü ve bu yapmış bu yapmış diyerek beni şikayet etti. Hocam ben anlatım diye duygu sömürüsü yaptım. Hoca da saf birşeydi zaten "şimdi bilmeden kimseye şuç atamayız" dedi. Haklıydı lan. Sikerim belanızı ben yapmadım diyorsam yapmamışımdır.

Çok geçmeden koku bombasını gene aynı piç çocuk buldu. Bu seferde diğer yazımda bahsettiğim Oğuz adlı elemana şuç attılar. Oğuz zaten sınıfın günah keçisiydi. Sınıfta bir kere masturbasyon yaparken kızlara yakalanmıştı. O olaydan sonra ne olduysa Oğuz'dan bildiler. Bende nasıl sallamışsam paketi, onun sırasının altına gitmiş.

Ardından başka bir sınıf bulup oraya gittik. Öğretmen ceza olarak yeni sınıfta "quiz" yaptı ve ders öylece bitti. Bir daha da bu olay hiç gün yüzüne çıkmadı. Olan derse ve bana olmuştu. Quiz notları hiç bir yerde kullanılmadı ama ben çok kötü korkmuştum.

Ayrıca o piç çocuğu hala sevmem. Yavşak herif.


19 Şubat 2013 Salı

Sınıfıma hangi it sıçtı!?

Yanlış hatırlamıyorsam 10. sınıfın 2. dönemindeydik. Günde 10 saat ders gördüğümüz için haftanın 1 günü tatilimiz vardı. Çarşamba günü 8 saat atölye dersi ardından 2 saat Coğrafya görür giderdik. Gene bir çarşamba günü önlüklerimizi, takımlarımızı almış atölyede çalışıyorduk. Havalar yeni yeni ısınmaya başlıyordu ki atölye zaten yoğun demir ve ter kokusu ile kavruluyordu. O zamanlar en kafa arkadaşım olan Yusuf ile hiç ayrılmazdık. Beraber çalışır, birbirimize yardım eder, evden getirdiğimiz ekmekleri birlikte yerdik. Atölyede saat 10 olduğu zaman 15 dakika paydos olurdu. Tüm öğrenciler atölyenin arka tarafına geçer, kimisi sigara içmeye çıkar, kimisi tuvalete gider, Yusuf ve benim gibi olanlarda ağaçların altında oturur hava alırdı.

On(saat 10) tenefüsü bittikten sonra atölyeye işimizin başına dönmüştük. Bütün gün eğe* yapmaktan kollarımız ağrıdı, adeta kas yapmıştık. Neyseki saat 12 olmuştu öğle tenefüsüne girmiştik. 1 saatlik molamız vardı. Atölye öğle arası hırsızlığa karşı kapandığı için Yusuf ile birlikte ekmeklerimizi alıp ana binaya, sınıfımıza gittik. Tahmin ettiğimiz gibi sınıf boştu. Cam kenarına geçip hem yemeğimizi yedik hemde karı kız kestik (zaten okulda topu topu 30 kız vardı)

- Yusuf kıza bak lan!
- Üf onun g.te ne korum be...
- Bende lan hehe...

Yusuf zaten zıvanadan çıkmış, okuldaki yaşlı bayan hocalarla bile fantezi kuran bir çocuktu. Garip birisiydi ama çok kral çocuktu. Zaten sınıf okuldaki en kötü ve en göze batan sınıf bizim sınıf olduğu için içinde adam gibi 2-3 çocuk vardı. Birisi de Yusuf'tu.

Yemeğimizi yedikten sonra yavaş yavaş atölyeye döndük. Millette yemeğini yiyip dönmüş, atölye kapısı önünde toplanmıştı. Ardından vakit geldi atölyeye girdik ve işlerimize devam ettik.

O gün atölyede garip, ilginç her hangi birşey olmamıştı.

Atölye dersimiz bittikten sonra o yorgunlukla sıkıcı Coğrafya dersi için sınıfa gittik. Atölyeden her zaman olduğu gibi 15 dakika erken çıktık. 5 dakika tenefüs ile beraber toplam 20 dakika vaktimiz vardı. Çoğu kişi sınıfa kurulmuş dinleniyor, enerjisi tükenmemiş olanlar ise ayakta koşuşturuyordu.

Koşuşturanlardan birisi bi' ara çöp kutusuna tekme attı (ne olduğunu hatırlamıyorum, sanırım birine salladı çöpe geldi) Çöp kutusu devrildi, içindekiler 4 bir yana şaçıldı fakat bir şey vardı ki... Hayatım boyunca gördüğüm en kötü şeydi belki'de o... Plasik bardak.. Fakat o plastik bardak ağzına kadar bok doluydu. Orospu çocuğunun birisi sınıfıma sıçmış, yetmezmiş gibi götünü bardağa tutturmuştu. Bunu yapan insan olamaz, hayvan bile olamazdı.

Bardağı gördükten sonra sınıfta bir çümbüş olduki anlatamam. Birbirine "şuna bak lan", "ibneye bak nasıl tutturmuş" diyenler mi dersin, sınıftan kaçanlar mı dersin ortalık kaynıyordu. Herkes çantasını aldı ve sınıfı terk etti. Yeni bir sınıf ararken Yusuf'a sordum "lan olum öğle arasında sınıfta biz vardık bizden bilmesinler lan?".. İçimi korku sarmıştı. "Yok olum ne olacak lan" diyerek geçiştirdi.

Yeni bir sınıf bulmuştuk, coğrafya öğretmenini oraya yönlendirdik. Çok geçmeden sınıfa müdür yardımcısı gelmiş "kamera kayıtlarını inceleyeceğiz" demişti. Benim korkum kat kat daha artmıştı. Öğle arasında Yusuf ile yemek yemek için sınıfa gitmiştik. Ben kara kara bunu düşünürken sınıf birden Kemal denilen sınıf arkadaşıma yüklenmeye başladı. Sanırım bir ara sınıfa gelmiştiki millet direk yüklendi çocuğa. "Kemal şıçmış lan" diye dedikodu başladı sınıfta. Coğrafya hocasıda zavallı ders anlatmaya çalışıyordu. Kimse de dinlemezdi zaten kendisini, fakat sınavlarda çok can yakardı, başıma geleni anlatmıştım...

Bir ara Kemal sinirden ağlamaya başladı. Derste ağlayarak küfür ediyordu "ben yapmadım lan amına koyduklarım" diyordu fakat sınıf devamlı gülüyordu. "Gülmesenize lan şerefsizler" dese bile bir kaç kişi susuyor geri kalanlar hunharca gülmeye devam ediyordu. Arkadan birisi " Kemal ağlama olum insanlık hali lan" diye bağırınca sınıfın gülmesi 2 katına çıkmış herkes okulu yıkacak derecede kahkaha atmıştı.

O gün bir şekilde bitmişti. Ertesi gün gene atölyedeydik fakat bu sefer teknik resim atölyesinde resim çiziyorduk. Bir ara dersin ortasında müdür yardımcısı geldi. Ben ve Yusuf en ön sırada olmak üzere tüm sınıf ayağı kalkıp müdür yardımcısını dinlemeye koyulduk.

- Kamera kayıtlarını inceledik fakat birşey bulamadık. (diye başladı ve gereksiz bir kaç birşey söyledi)... Onu yapan her kimse çıksın, çıkmazsa biz bulacağız. Demesi üzerine teknik resim hocası dayanamayıp sordu

- Hocam hayırdır ne yapmışlar?
- Sınıfa şıçmışlar hocam. diye cevap verdi müdür yardımcısı. Tüm sınıf güldü tabiki.

Bu olay bir şekilde arada kaynadı unutuldu gitti. 10. sınıf bitene kadar hep koridorda şunları duydum "aha işte şıçılan sınıf burasıymış..." aldırış etmedim, aksine güldüm bile.

O günden sonra kadın öğretmenler o sınıfta ders işlemedi, Kemal'e yüklenilmedi, şıçan yavşak bulunamadı. Lise bitti hala konuşur olduk.

- Sınıfa şıçmışlardı hatırladınız mı lan?
- Olum hatırlatma ya (gülerek)...

Güzel günlerdi...




5 Şubat 2013 Salı

Düşünmeyeceksin.

Sabahın ilk saatlerinde uyanmış, büyük buluşma için hazırlanmaya başlayacaktım. Dün akşamdan hazırladığım bilgisayar koltuğunun üzerinde duran elbiselere tekrar baktım ve tuvaletin yolunu tuttum. Hacetimi giderdikten sonra elimi yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladım. Kendimi bomba gibi hissediyordum. Kahvaltı bile yapmadan ilk işim banyoya girmek oldu. Bizim banyo koridor gibiydi. Uzun ve dar. Tuvaletin sonunda küvet, girişinde ise lavabo ve banyo dolabı vardı, klozet ise küvete biraz yakın lavaboya uzak bir yerde ortanın biraz yanındaydı.

Küvete girmiş yaklaşık 6 dakika boyunca soğuk ve sıcağı ayarlamaya çalışmıştım. Kendime göre ayarladıktan sonra, yaklaşık bir kaç dakika boyunca vücudumu ıslattım. Ardından elim küvetin ucundaki şampuanların durduğu rafa uzandı. Kapağı çıkmış olan Dove şampuanı kafamda aşağı dökmem ile "ananı avradını!" diye şıçramam bir olmuştu. Zavallı anneciğim banyo yaparken şampuan bitmiş olaki içini suyla doldurmuştu. O soğuk su bedenime vurduğunda kısa süreli şok geçirdim.

Kafam yerine geldiğinde banyonun ucunda, lavabonun yanındaki banyo dolabında 4lü hacı şakır kalıp sabun olduğu aklıma geldi. Uzun zaman önce 1 tanesini delmiştim. Ayaklarım yerdeki sulara çıpata çıpata diye vura vura gittim banyo dolabının yanına. Üşümeye başlamış hatta titreme moduna bile girmiştim. Çekmeceleri karıştırdım fakat sabunları bulamadım. "Ulan birini deldik isminden dolayı günaha girmeyelim, hacı macı" diye düşündüm ama sonra siktir et lan donucam sonra düşünürüz dedim.

Velhasıl kelam sabunsuz yıkanmış, çıkmıştım. Odamda güzelce durulanıp giyindikten sonra salona oturdum. Buluşmaya daha 1-2 saat vardı. Salonda keyifle çayı yudumluyordum. Ta ki kardeşimin "abi şaçında beyaz var" dediği ana kadar. Hani lan falan deyip aynaya koştum. Hakkattende vardı, koparmak ile koparmamak arasında gidip geldim. Sonra aklıma "koparırsan çoğalıyomuş" geyiği geldi. Dur dedim babama sorayım..

Kafamı eğip hiç bir şey demedim. Kardeşimle olan muhabbetimizi duymuş olmalıydıki "lan siktir et nolcak" deyip beyazı çekip kopardı. "Naptın lan?" demek isterdimki hiç bir şey demeden evden çıktım, çay keyfime her zaman gittiğim berber Kurtuluş abinin yanında devam etmek istedim. Kurtuluş abi ile dükkanın önünde otururken çıraklar da dükkanı süpürüyordu.

- Yav Kurtuluş abi şaçımda beyaz çıkmaya başlıyor ne yapsak? dedim.
- Düşünmekten oluyo hep. Düşünmeyeceksin.
- Ama abi sınavlar mına-...
- Düşünmeyeceksin..

diye sözümü kese kese, üstüne basa basa söylüyordu.

- Abi karı kız işler-..
- Düşünmeyeceksinnn...

Muhabbet beni sarmamıştı, yavaştan kalkayım dedim kendi kendime. Saatime baktım. Buluşma vakti gelmişti. Kurtuluş abiye "hadi abi görüşürüz, kızla randevum var" deyip kalktım. "Hadi koçum beline kuvvet" diyerekte uğurladı beni...

Buluşacağımız kafeye varmış oturuyordum. Kendime bir salep söyledim. İçerken dilim yanmıştı "hassiktir lan" deyip bardağı yavaşça masanın üstüne bıraktım. O sırada sevgilim gelmişti. Oturdu. Bi süre hiç bir şey söylemeden oturdu.

"Yapamıyorum" dedi. Bir şey demedim. Diyemedim. "Sen bilirsin." diyebildim anca. Kalktı gitti. Oturdum gün boyu. Salebin acısı hala geçmemişti, gün boyuda geçmedi.

O günden sonra hiç düşünmedim. Hiç bir şeyi. Seneler geçti, yinede beyazladı şaçlarım.

Kurtuluş abiye gittiğimde artık düşünmeyeceksin demiyordu. "Genetik bunlar hep ya" diyordu her seferinde. Bende "evet abi" diyor Kurtuluş abinin askerlik maceralarını dinliyordum.

1 Şubat 2013 Cuma

O bakışlara maruz kalmak...

Öğrencilik hayatımızda bir çok kez yaşamışızdır bu tarz durumları, hocaların o delici fakat bir o kadar da umursamaz bakışları. Sınav öncesi sıradan bütün eşyalarınızı kaldırıp, kaleminizle sıraya birşeyler çizer sınavın başlamasını beklersiniz ya. İşte o sırada hoca sizin sıraya kopya yazdığınızı zanneder. Hiç birşey demeden baskın yapıyorcasına yanınaza gelip sırayı süzer o bakışlarla. "Ne oluyo lan!?" dersin ve hiç birşey demeden gider geri. Rahatlarsın. İşte o bakışlar beni mahvetmişti...

İlk olarak ilkokul 4 sınıfta yaşamıştım bu durumu, hayır neden öyle birşey yaptığıma da anlam veremiyorum fakat o zamanlardan belliymiş nasıl bir çocuk olacağım. Matematik dersindeydik, tek başıma sıramda oturuyordum, öğretmenimin okuduğu hızlıca kesirli sayılar problemini yazıyordum. Soruyu tam hatırlamıyorum fakat iki kesirli sayıyı çarpma işlemiydi. Soruyu şu şekilde yazmıştım.

" ¼ kesirli sayısı ile iki bölü dört kesirli sayısını çarpınız" (soru örnektir)

Evet göründüğü üzere 2. kesirli sayıyı rakam ile göstermek yerine yazı olarak yazmıştım. Sanırım elimi hiç bozmadan düz yazayımda bitereyim diye düşünmüş olmalıyımki. Ardından şu gerizekalılığı yapmıştım.

"Öğretmenim bir bakar mısnız?" deyip kadını yanıma çağırmıştım. Ardından ise "öğretmenim burda 1 tane kesirli sayı var nasıl çarpıcaz" demiştim. Evet bunu yapmıştım. Kadın ise bir süre defteri süzdü. Yaklaşık 10 saniye kadar o bakışlara maruz kalmıştım. Ardından hiç birşey demeden gitmişti.

Kim bilir ne düşünmüştü benim hakkımda? "Kamile bak ya" demiş midir? Dememiştir lan bence.

İlk hatırladığım bakışlar onlardı. Zaten ardı arkası kesilmemişti o bakışların. 7. sınıfta müzik dersinde sıra arkadaşımla beraber yan sıradaki arkadaşlarımıza "nah" çekiyoduk. "Şşş oğuz baksana lan" deyip baktığında ise şlak diye yapıştırırdık suratına o "nah"ı. En son kim nah çektiyse o nahı yiyen kişi cevabı mutlaka vermeliydi.

Yan sırada oturan Oğuz'un doğuştan resim kabiliyeti vardı. Çok iyi karakalem resmi çizerdi. Bize "şş baksanıza lan" dediğinde bizde karşımıza çıkacak nahı bildiğimiz için hiç dönmez, birbirimize "bakma lan bakma" derdik. Biz bakmayınca Oğuz'da bir kağıda nah çeken adam resmi çizip kağıdı bizim masaya bırakmıştı. İyi bir yöntemdi, fakat biz bu numarayı yermiydik? Yemezdik "hadi lan ordan deyip kağıdı Oğuz'ların masaya geri bırakmıştımki. Müzik öğretmeni o anı görmüştü.

"Şimdi şıçtık" dedim içimden. Geldi ve kağıdı aldı. Kağıdı açıp bir süre baktıktan sonra hiç sesini çıkarmadan kağıdı çöpe atıp dersine devam etti. Oğuz yanındakiyle beraber kahkahalara boğuluyor, ben ise hocanın benim çizdiğimi düşündüğünü düşünüyor, utanıyordum.

O kağıda attığı o bakış canımı sıkmıştı. Acaba o kağıdı açtığında suratına ŞLAK diye yemişmiydi o nahı? Yoksa çocuklar aralarında puştluk yapıyor diye mi düşünmüştü? Ama siz yinede kusura bakmayın hocam, o resmi ben çizmemiştim ve çizenin nahı sizin değil benim suratımda patlamalıydı...

Lise 2. sınıfta son derste kopya çekerken yakalanmıştım. Coğrafya dersiydi. Fakat önce o günün sabahına dönmek gerekirse kısaca şöyle anlatayım size. Sabah en fresh halimde okula gelmişim, önceki gece saatlerce coğrafya çalışmış, bu sınavıda iyi atlatırım düşüncesi ile okula göğsümü gere gere gelmiştim. Sabah tören başlamadan okulun banklarından birinde arkadaşlarla oturuyorduk. Sınavda çıkacak konulardan bahsedildi. Ben yıkıldım tabi, arada çalışmadığım bir iki konu olduğunu farkettim.

Ben oralara çalışmadım ya diye yakınırken Mustafa adlı arkadaşım "ben telefona yazdım olum o konuyu, dur mesaj olarak atayım sana" dedi ve attı. Sağol falan derken iyice rahatlamıştım. 1 konu 1 konudur saatlerce çalıştım, bırakında 100 alayım.

Sınav saatti gelmişti. Bitiren eve gidecekti. Herkes sınava yumulmuş biran önce bitirme derdindeydi. Fakat ben ise planı uygulama aşamasındaydım. İlk soru çalışmadığım konudan gelmişti, diğerleri ise bildiğim. "Hemen şu soruyu telefondan bakayımda gerisini hallederiz" mantığı ile yola çıkmıştım. Telefonu çıkartıp dizimin üstüne koydum. Ve soruyu şakır şakır yaptım. Tam diğer soruya geçecektim ki, hocam tepemde bitiverdi.

"o ne öyle?" diye sorduğunda laubali bir şekilde "telefoooon" diye uzatmıştım. Telefonu dizimin üstünden, kağıdı masamdan alıp, telefonumu çöpe atıp "çıkabilirsin" demişti. Çöpten telefonu alıp, eve doğru Mustafa'ya söve söve yol almıştım. Sonra kafamda dank etti.

"siktir et lan eve 20dk erken geldim işte...."