23 Şubat 2014 Pazar

...Ama olmuyor böyle! (1)

Bazı insanlar vardır çok vefalıdır mesela. Yıllar sonra bile unutmaz seni. Yaptığın iyilikleri, aranızda geçenleri. Ben öyle biri olmayı çok isterdim mesela. Yıllar önce yediğimin, içtiğimin ayrı gitmediği insanları yıllar sonrada unutmamak isterdim. Ama hep unuttum onları. Vefalı olamadım bazı insanlar gibi.

Ben çok fazla tanımadım öyle insan, hatta hiç tanımadım desem daha doğru olurdu.

Liseye ilk başladığım sene, arkadaşlarımın sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Meslek lisesi ortamında kafa dengi arkadaş bulmak çok zordu. Fakat ben bir tane bulmuştum. İsmi Mert'ti. İsmi gibi kendiside Mert bir çocuktu. Yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmez her türlü ortama birlikte giderdik. Espiri anlayışımız, zevklerimiz uyuşuyordu. Devamlı bir muhabbet içindeydik. Derslerde yan yana oturur, ders dinlemek yerine muhabbet ederdik. Hiç unutmam fizik dersinde konuştuğumuz için müdürün yanına gönderilmiştik.

Müdürün odasında 5-6 tane öğretmen, ayakta olan bana ve Mert'e bakıyorlardı. Biz ise çocuk olduğumuzdan sanki çok kötü bir şey yapmışız gibi korkuyor. Müdürün ağzına bakıyorduk.

Müdür : "Niye konuşuyorsunuz oğlum derste!" diye sordu sert bir ses tonuyla.

Tabi, kendini tutamayan durumdan kurtulmak isteyen ben ise hemen atladım.

- Hocam benim fiziğim çok kötü, ders anlatıyordu arkadaş bana. Geçen sınavdan 20 aldım da ben. Ondan yani dersten bahsediyorduk.

Hoca Mert'e döndü.
- Sen kaç aldın lan?

Mert'in "15 aldım hocam" demesiyle odadaki gerginlik bir anda yok olmuş, kahkahalar patlamıştı. Hayatımda en rezil olduğum an budur herhalde.

Her neyse bir şekilde lise 1 bitmiş. Sene sonu gelmişti. Yaz tatilinde Mert ile hiç görüşmemiş ve konuşmamıştım. O canciğer dostluk yok olmuştu sanki. Bir şekilde yaz tatili bitmişti. Okula gittim. Lise 2'e geçtiğimiz için artık bir bölüme gitmek şart olmuştu. Ana binanın girişine bölümlerin yazılı olduğu kağıtları asmışlardı. Koştum hemen, kendi bölümümü buldum. Hayatım o saatten sonra değişmişti zaten. Ben elektronik beklerken adımın yanında koskoca Makine yazıyordu. Sağlık olsun dedim. O sırada lise 1'den sınıf arkadaşım Gökhan'ın bağırarak "Genjlerr benim adıma bakın bakayım altın harflerle Makine yazmışlar mı?" dediğini duydum. 15 dakika geçti, geçmedi olayın şokunu atlattım. Etrafıma bakındığımda köşede Gökhan'ın ağladığını gördüm. Ne olduğunu sorduğumda "metale atmışlar mına koyim" cevabını vermişti. Onun durumu daha vahimdi lan. Halime şükrettim ve Mert'in bölümüne bakmak için tekrardan ana binanın önüne gittim. Listeyi iki hatta üç kez kontrol ettim. Mert'in adı yoktu orada. Hemen telefona sarıldım. Adının olmadığını söyledim.

- Kanka ben okul değiştirdim, şimdi oraya gidiyoruz, dedi.

İkinci kez yıkılmıştım o gün. O telefon görüşmesinden sonra tam 3,5-4 sene Mert ile bir daha iletişimim olmadı. Telefon rehberimde fazladan yer kaplayan, facebook'umda ise beğendiği gönderilerimi beğenen sıradan biri olmuştu benim için artık.

Bir şekilde liseyi bitirmiş mezun olmuştum. Üniversite sınavını kazanamamış, dershane kaydolmuştum. Mert diye biri sanki hayatıma girmemiş gibiydim. Vefasızdım yani. O eski günler hiç aklıma gelmedi.

Yine sıradan bir gün Facebook hesabıma tanımadığım bir kızdan mesaj geldi. Mesajda resmi bir üslupla "Merhaba, ben Mert'in kız arkadaşıyım, 27 Ocak'ta bir kareoke barda Mert'e sürpriz doğum günü partisi yapacağız. Beni ararsanız detayları size bildiririm 053..." yazıyordu.

Alla allah dedim, hemen telefona sarılıp verilen numarayı aradım. Kızın söyledikleri karşısında ağzım açık kalmıştı, beynimden vurulmuştum. Senelerdir sesini duymadığım arkadaşım kız arkadaşına devamlı benden bahsediyormuş, en iyi arkadaşım, lisede yapmadığımız kalmadı, çok severim vesaire vesaire... İşte bahsettiğim buydu. O vefalı bazı insanlardan biriside Mert'i. Çok duygulanmıştım karşılaştığım durum karşısında.

Mert'in kız arkadaşıyla doğum günü partisinin detaylarını konuştuktan sonra telefonu kapadım. 27 Ocak'ta, yani telefon konuşmasından 5 gün sonra. Senelerdir görmediğim o vefalı adamı görecektim. Kim bilir ne kadar değişmişti. Hala benden uzun mu acaba? Ya da yakışıklı mı? Gidince görecektim...

27 Ocak günü başıma geleceklerden habersiz Sefaköy durağından Metrobüse bindim...