19 Mayıs 2013 Pazar

Hayatın anlamını bulmak...

Herkes için hayatın bir anlamı olduğunun kanısındayım. Kimisi için bir kişilik, kimisi için bir duygu, kimisi için bir eşya. Hayatın anlamına bunlara sığdıran insanlara hep özenir, imrenirdim. Benim için hayatın bir anlamı yoktu. Fakat kafaya takmıştım. Araştırıp, sorup soruşturup hayatın anlamını bulacaktım.

Bu konuyu iş yerinde de çok düşündüm. Sonra gözüme torna başında boş boş oturan Ömer usta takıldı.
Ömer usta 30lu yaşlarda 2 çocuk babası, kafa dengi bir adam. İş yerinde bana çok yardım etmiş, üstesinden gelemediğim işlerde yardımcı olmuş iyi bir abimizdi. Hemen yanına gittim ve sorumu sordum.

- Ömer abi, sana göre hayatın anlamı ne?
- Hayatın anlamı mı?
- Evet abi.
- Hayatın anlamı....

1-2 saniye kadar düşündü ve eliyle atölyeye yuva yapan kuşları göstererek.

- Şu kuşları görüyor musun? dedi.
- Evet abi görüyorum.
- Ne yapıyo onlar?
- Ne yapıyolar abi?
- Çakışıyolar.

Bu sözleriyle itibarı gözümde 2 paralık olmuştu. El hareketleri ve konuşmasıyla adeta bir şair kıvamında olan adam bir anda olayı sekse getirmişti.

- Abi ne alakası var, anne ile yavrusu onlar. Anne yavrusunu doyuruyor.
- Ensest mi lan bu ibneler, kovayım lan şunları. Dedi ve eline süpürge alıp kuşları kovdu. Ben ise gülerek oradan uzaklaştım.

Atölyenin üst katına çıkıp ofise girdim. Ofiste usta bilgisayar başında, stajyer çocuk ise adeta bilgisayar başında duran evin gencini izleyen misafir çocuğu gibi onu izliyordu.

Ben içeri girince usta söylenmeye başladı.

"Ya sokacam foto galerinize ulan. Bir haber okuyacağız diye 40 tane resim geçmek zorunda kalıyoruz haammınagoyim." diyordu. Ve tamamende haklıydı.

Bende hemen atladım "neye bakıyosunuz?"
Stajer çocuk "abi bi manken var..." dedikten sonra alt dudağını ısırıp kafasını sağa sola salladı.

Merak edip baktım, fakat görür görmez adeta bir refleks olarak "bu kadın lezbiyenmiş abi" dedim ustaya. Usta bana sert bir bakış attı. Allah'tan stajyer ordaydıki aptalca araya girerek beni kurtardı.

"Abi bu kadar güzel kadınlar niye lezbiyen olurki yaa" diye veryansın etti. Benim bu lafıma kızan usta üstüne bunu duyunca sinirlenip.

"Lezbiyen olmayıpta ne olacaktı lan, senin gibi dingilemi verecekti" diye bağırdı. O öyle deyince ben gülmeye başladım. Stajyer çocuk bozulmuştu "usta ayıp olmuyo mu ya?" dedi.

- Ne ayıbı lan ne ayıbı, sen hiç aynada kendine baktın mı mına koyim, gelmiş burda nara atıyosun. Hayatında kaç kere kız gördün lan?
- abi ama..
- Amana korum şimdi, siktir git lan karşımdan şerefsiz.

Usta git gide sinirleniyordu. Arada bende kaynamamak için koşarak kaçtım. Bugün çok gülmüştüm ama hala amacıma ulaşmamıştım. İşten çıktıktan sonra kuzene uğradım. Günlük sorunlardan bahsettim.

- Ya moruk geçen evde hamam böceği gördüm. Lan öldüremedim ya. Bende böcek korkusu var ya.
- Lan olum alt tarafı böcek neyini öldüremiyorsun, dedi.
- Ne bileyim mına koyim ya.

Bir süre boş boş gezdikten sonra yaklaşık 20 kişilik bir apaçi kafilesi gördük. Dayanamadım.

- Reis, bana bir bıçak verseler bu apaçilerin arasına karışır dağıtırım lan o kafileyi. dedim.

- Mına koyim daha bi böceği öldüremiyorsun gelmişsin adam dövmekten bahsediyosun. deyip gülmeye başladı.

Hayatımda yediğim en büyük kapaktı. Ama harbiden komikti lan, o güldükçe bende gülmeye başladım. Karnımıza ağrılar girene kadar güldük.

Sanırım benim için hayatın anlamı gülmekti lan.

7 Mayıs 2013 Salı

Münasebetsiz.

Yıllar sonra gelen akrabadan, arkadaştan, eşten dostan hayır gelmez arkadaşlar. Bunu bilir bunu söylerim. Bizim mahallede Hakan diye bir çocuk vardı. Suratını hayal meyal hatılıyorum. Adem adında bir abisi, küçük bir kız kardeşi vardı. Yeri geldiğinde selam veren yeri geldiğinde beni hiç iplemeyen, artist takılmaya çalışan esmer bir çocuktu Hakan. Artist olduğu kadar da bilgisizdi. Kendisine dair çok bir anım yoktu aslında. Hatırladığım şeyler arasında 2002 Dünya Kupasında sulu boyayla birbirimizin suratlarını boyamıştık. O benim suratıma ay yıldız, bayrak gibi türlü şekiller çizdi. Ben de daha sade olsun diye suratının yarısını kırmızı yarısını beyaz boyayla boyamıştım. Fakat belli olmuyor diye triplere girmiş, ben yapmayacağım ya boşver deyip yüzünü yıkamış, benim de canımı oldukça sıkmıştı.

Annesi ile annem ara sıra görüşür misafirliğe giderdi. Yine oturmaya gittiğinde bu sefer yanında beni götürmüştü. Annesi ile annem salonda oturup çay içerken ben ile Hakan, abisiyle kendisini odasına gidip oturuyorduk. Ajanda gibi bir defter çıkardı. Deftere gazetelerden kopardığı milli takım haberleri, resimlerini yapıştırmıştı. Sayfalarca doluydu. Çok hoşuma gitmişti. Futbol ile çok aram olmayan ben bile onu gördükten sonra aynısını yapmak için eski gazeteleri kesip kesip durmuştum.

Bir ara "hadi oyun oynayalım" deyip oturduğu yerden kalktı ve dolabın yanındaki poşeti getirdi. Poşetin içinden çıkardığı şey çekmeli futbol oyuncağıydı. 11e 11 karışık biçimde dizilmiş oyuncular, oyuncuların dipleri ise çukurdu. Top niyetine de misket vardı poşetin içinde. O bir takım seçti ben bir takım. Çekişmeli bir maç yaşanıyordu adeta aramızda. Yeni yeni küfür öğrendiğimiz zamanlardı o zamanlar. Küfür etme şimdiye oranla çok ayıptı. Fakat biz dayanamayıp ediyorduk. Maçta beraberlik olmuştu. Atan kazanacaktı ve top bendeydi. Kalenin çok yakınındaki oyuncudaydı topum. Avantaj bendeydi, alacaktım maçı. Sert şut çekmek için gerdim futbolcuyu. O kadar çok gerdimki futbolcunun plasik kafası elimde kalmıştı. Utancımdan ağzımı açamadım, şutta gol olmamıştı zaten. Bir süre birbirimize baktık. Ben gerizekalı gibi kafayı futbolcuya yapıştırmaya çalışıyordum fakat olmuyordu. Hakan oyuncağı alıp direk ayağı kalktı ve annesine koştu. "Anne, kafası koptu" dedi. O kadar çok utandım ki. Annesi olgunlukla karşıladı "yapıştırırız oğlum birşey olmaz" deyip annemle sohbetlerine devam ettiler. Fakat ben çok utanmıştım, hiç bir zaman unutamadım bu olayı.

Aradan bir kaç zaman geçti. Zaman zaman Hakan beni ipledi, zaman zaman sallamadı bile. Bir gün zillerine bastım. Hakan cama çıktı. 3 katta oturuyorlardı. "Aşşağı gelsene" dedim. "Gelemem taşınıyoruz, evi topluyoruz" dedi. "Hadi ya" diyebildim. Birden Hakan marş söylemeye başladı.

"Marş söylerken, yumruk göklerde, yensen yenilsen kalbim hep senle!!" diye bağırıyor, bana "taşınıyoruz ama, hep arkadaşız" mesajı vermeye çalışıyordu. Fakat ne dediğini anlamadım, Hakan tekrar söyledi marşı. Evet, gene anlamadım. Üçüncüyüde anlamayınca "ebenin amı, mına koyim" deyip içeri girdi. Söylediği marşı çok sonra anladım ama iş işten geçmiş, Hakan taşınmıştı bile.

Yıllar sonra, mahalleyi ziyarete gelmişti. Sokakta karşılaştık. Bana gülerek yaklaşıyordu, tanıyamadım. "Nasılsın?" dedi. "İyi, sen?" dedim.

-Tanıyamadın sanırım?
- Yok vallahi tanıyamadım.
- Ben, Hakan ya.
- Hee, tanıdım.

Bir süre muhabbet ettikten sonra bana gezme teklifinde bulundu. Olur dedim gezelim. Bir cafeye geçtik oturduk. Konuyu devamlı eskilerden açıyordu. Eskiden şöyleydik, eskiden böyleydik. Muhabbet beni baymış artık kalkmak istiyordum. Devamlı telefona bakıyordum. "İşin var herhalde" dedi. "Evet ya arkadaş çağırdı yardım edicem de" dedim. "Ama seninle işimiz var" dedi. "Ne işi?" diye şaşkınca sordum. "O kafanın hesabı sorulacak" dedi.